16 Şubat 2014 Pazar

Toplumsal Gelişmişlik Farklılıkları 2

   Jared Diamond'dan bahsetmiştik ve onun toplumsal farklılıklara bakışını kabaca tarım,coğrafya ve iklim üçlüsüyle tarif etmiştik.Diamond'a göre bir toplumun diğerinin önüne geçmesinde ve daha büyük bir medeniyet oluşturmasında etkili olan üç etken bunlardı.Geçmişte ve günümüzde de olduğu gibi toplumsal üstünlüğü beyaz ırkın üstün oluşuna bağlayan ırkçı kesime net bir cevap vermiş bulunuyor araştırmacımız ortaya attığı bu tezle.Dünyada iki tür toplumun olduğunu söylüyor ve bunları kısaca 'çiftçinin gücüne sahip olanlar ve sahip olmayanlar' olarak ayırıyor.
 
   Bu tezi açıklayabilmek için toplumlar arası terazinin henüz bir tarafa ağır basmadığı tarihlere gitmek gerekir.Mesela buzul çağının etkilerinin son bulduğu M.Ö 8500 yılına..

   Buzul Çağının son bulduğu bu dönemlerde insanlar hala avcı-toplayıcı konumdaydılar ve birbirlerinden üstün hiç bir yönleri yoktu.Ortada medeniyet denecek bir şeyden de söz edilemezdi.Zira insanlar küçük gruplar halinde yaşıyor,avlayabilecekleri veya toplayabilecekleri bir şey olmadığı müddetçe daha verimli bir arazi bulmak için göç ediyorlardı.Yeni Gine'de hala varlıklarını devam ettiren kabilelerde de durum aynıydı, Ortadoğu'da yaşayanlarda da..Buzul Çağının sonlandığı bu dönemlerde insanlar avlayacak hayvan ve toplayacak bitki bulmakta güçlük çektiler.Daha yeni bir şey bulmalıydılar ki zaten sayıca az olan kabilelerinin devamını sağlayabilsinler..

   Evet o 'yeni şey' tarımdı.Tarım ilk olarak M.Ö 8500 yılında Ortadoğu'da buğdayın evcilleştirilmesiyle keşfedildi.Keşfedildi diyorum çünkü bu bir seçim değildir.İnsanlar binlerce yıllık bilgi birikimiyle ancak bu tarihte tarımı keşfedebilmişti,tarım insanlık tarihindeki en önemli icattır..Neden böyle söylediğimi açıklayayım.

   Bir medeniyet düşünün.Bu medeniyetin zeminini inşa edecek olan insanları.Kimdir bunlar?       Araştırmacılar,düşünürler,bilimadamları,zanaatkarlar,yazarlar,çizerler,siyasetçiler..Hatta genel olarak bir halktan bile bahsedebiliriz.Şimdi..Eskiden avcı-toplayıcı olan bu kitle tarımı buldu da ne oldu diyen olabilir, doğaldır.Önceden göçebe olan;avlanarak,toplayarak az olan bu nüfusunu dahi zar zor doyurabilen ve yiyecek kaynağının kısıtlı olmasından ötürü ek iş gücüne ihtiyaç duymayan bu topluluğun nüfusu tarımın bulunmasıyla sayıca artmaya başlar çünkü tarımı bulan bu kitlenin tarımda çalıştırması gereken daha çok iş gücüne ihtiyacı vardır.Bu artan nüfus daha çok üretimi teşvik eder ve üretim tekrardan nüfusun artışını destekler..Tarım mı nüfusu arttırır,yoksa nüfus mu tarımı arttırır orası muammadır , 'yumurta mı tavuktan yoksa tavuk mu yumurtadan' sorusunu aratmayacak bir ikilemdir.Bu döngü böyle devam ededursun tarımı bulan bu küçük kitle bu yiyecek üretimi sayesinde medeniyetinin temellerini atacak olan yukarıda saydığımız okumuş kesimi beslemeye başlar.Medeniyetin doğuşu her toplumda bu şekilde,tarımın bulunmasıyla başlamıştır.Bu kitle zamanla adına 'toplum' diyebileceğimiz sistematik bir düzene kavuşur ve bunun tek sebebi tarımdır.Peki nasıl ?

   Tarıma geçtiniz..Tarımı göçebe olarak yapamayacağınıza göre,yerleşik hayat da tarımın direkt sonucu olmalı.Yerleşik hayata geçmenin de getireceği bir çok sonuç vardır.Yukarıda tarımın binlerce yıllık bir bilgi birikimi sonucu anca keşfedilebildiğini söylemiştim.Evet doğruydu bu.Zira göçebe olan bir topluluk yapısal olarak bilgi birikimini reddeder.Kendi alanında uzmanlaşma diye bir şey söz konusu değildir.Göçebe bir toplum,medeniyetin en büyük göstergesi sayılabilecek inşaat sektöründe gelişemez mesela.Kısıtlı bir zaman için,sadece avlanmak için o bölgeye gelir ve sonra başka bir yere göçer.Kurduğu barınakları veya atölyeleri sırtında taşıyacak hali yok değil mi? Oysa orada tarıma geçen ve yerleşik hayat düzenini benimseyen bir halk düşünün.Herkesin üzerine düşen bir vazife vardır ve herkes kendi işini yapar.Bu da o kişilerin o işte uzmanlaşması ve o işi daha kısa sürede yapması demektir.Yani 'verimlilik'.

   Verimli bir şekilde çalışan ve karnını doyurma sıkıntısı çekmeyen bu halkın bireyleri düşünmeye ve araştırmaya daha çok zaman ayırabilir.Ayrıca bu bireyler hayatı boyunca yapacakları bu iş hakkında fazlasıyla bilgi birikimine sahip olabilirler ve bunu da usta-çırak ilişkisiyle diğer nesle aktarabilirler.Bunlar yerleşik hayata geçen bir toplum için 'bilgi birikimi' ve 'verimlilik' açısından çok önemli sonuçlardır.

   Tarım ilk olarak Ortadoğu'da M.Ö 8500'de bulundu demiştim.Bazı toplumların tarıma geçişi çok sonradan gerçekleşti.Bazıları için ise bu süre daha azdı.Tarıma Ortadoğu'dan hemen sonra geçen medeniyetlere ve geçiş tarihlerine bakacak olursak:

Çin M.Ö 7500
Hindistan M.Ö 7000
Yeni Gine M.Ö 7000
Mısır M.Ö 6000
Batı Avrupa M.Ö 6000

   Bu isimler size eski tarihin en büyük medeniyetlerinin ismini hatırlatacaktır.Zira medeniyetin en büyük etkeninin tarım olduğunu söylemiştik.Ne tesadüf ki tarımı daha önceden keşfeden bu toplumlar aynı zamanda en büyük medeniyetleri kuran toplumlar oldular.Yeni Gine hariç tabi ki.Yeni Gine bir çok yönden bu toplumlara nazaran dezavantajlıydı ve bu onlara pahalıya patladı,medeniyetlerini kuramadılar ve hala ilkel bir toplum konumundalar..

   Bir sonraki yazımda Jared Diamond'un tezinden devam edeceğim ve
Yeni Gine'ye de bir el atacağız,tarımın neden medeniyeti doğurmadığını irdeleyeceğiz.

    Son söz  olarak,tarımın en büyük mahsulü medeniyettir..Coğrafya ve iklim de bu mahsulün geleceğidir.Üçü bir araya gelmediği müddetçe bu mahsul filizlenemez.

 




 

 

 
 

13 Şubat 2014 Perşembe

Orta sınıf kompleksi- Bende Yok ki !

Özel bir şirkette alım sorumlusuyum, evliyim, eşim de bir devlet okulunda rehberlik öğretmeni. Çok uyumlu bir çiftiz, tencere kapak derler ya o misal. Hafta da en az 3 akşam dışarıda yemek yeriz, 3 akşam da dışarıdan eve söyleriz, kalanı da eşimin ya da benim ailelerimizden bir tanesinde yiyerek aile ziyaretimizi de gerçekleştiriveririz.

Kiracıyız, evimize giren toplam para 4 bin Tl,  hayat pahalı, yetmiyor, yetiştiremiyoruz.  Her ay 500 lira yakıt, 500 lira fatura,1.500 araç kredisi, 1.000 lira ev kirası ödeyince, dışarıda yemekler de eklendiği zaman kredi kartına epeyce bir yığılma oluyor. Aslında   Krediyi 2 Bin Tl ödeyecek şekilde ayarlayıp Mercedes almak istiyordum ama ayağımı yorganıma göre uzatayım dedim, Audi aldım. Olsun, bu da işimi görüyor, hem gösterişli de.
Bakımlarını 12 taksite bölüyorum, her ay 100 lira , mis.

Öyle pahalı yerlere gitmeyiz pek yemeğe , iki kişi toplam 70 -80 liraya doyar kalkarız, nedir ki?  Sinemaya tiyatroya gitmeye pek vakit yok, eh vakit nakittir demişler ya , o hesap.

Yazları tatilsiz olmaz elbet, Çeşme veya Bodrum bizim için biçilmiş kaftan, 3-4 yıldızlı yerlere gidecek halimiz yok, karı koca iyi bir tatili hak ediyoruz sonuçta, nakit dert olmuyor, böldürüyoruz 12 taksite, her ay 200 , mis.

Günlük rutinimi de  bozmam genelde, her sabah evime en yakın caddenin üzerinde ki Starbucks'tan orta boy Coffee Americano içmeden kendime gelemiyorum,ardından McDonalds'ın kahvaltı menüsünü yemezsem olmaz, öğlene kadar aç mı durayım?

Gelgelelim genel çerçeve güzel olmakla beraber hayat o kadar da kolay değil dediğim gibi hayat aslında pahalı. Geçen gün annemlere misafirliğe gitmeden önce markete gidip ufak bir alış-veriş yaptım, patatesin kilosu 4 Tl, yuh! Ekmek olmuş 1 lira, eskiden sudan ucuz olan sebzeler  bile artık sudan ucuz değil, işin komik tarafı su da ucuz değil. 2 poşet dolusu ürün alarak çıktığım markete 42 lira bayıldım, içime oturdu ve bir sigara yaktım.


Şu sigaradan alınan vergi de direk soygun aslında. Neymiş efendim cari açık varmış da, kapanması gerekiyormuş da, çok tüketim yapılıyormuş da vergilendirme bu yüzdenmiş. Yahu ben mi yaptım cari açığı? Benim bir kişi olarak ne gibi bir katkım olabilir cari açığa?  Hadi bizim patrona dense bu durum neyse. Daha geçen yıl şirketin araç filosuna 40 tane Fiat -Tofaş yerli araç aldı, kaliteli Alman malı alalım dedim dinletemedim. Gitti Casper Via cep telefonu aldı şirkete, 120 adet, İphone alalım almışken dedim, kendi telefonumu gösterip anlattım ama dinletemedim, Casper iyiymiş,peh. Neyse.

Akşam yemekte annem gömleğimi çok beğendi , nereden aldığımı sordu, neyse, Tommy Hilfiger dedim, güzelmiş dedi, yahu beğenirsin tabi koskoca marka. Aslında insanlardaki şu marka takıntısını da anlamam mümkün değil, ben mesela girerim kendi sevdiğim birkaç mağazaya, hoşuma gideni alır çıkarım, markaymış oymuş buymuş asla bakmam, zengini daha zengin etmek gibi bir derdim yok, 4 yıl üniversite okudum, bir farkımız da olsun.

Kapı çaldı ve eşim geldi. Hava yağmurlu olduğundan taksiyle gelmiş, okuldan buraya 30 lira ödemiş, bu kadar pahalı olmamalı gerçekten. Bir taksiye 30 lira vermek . Yazık. Hoş geçen hafta sonu 340 lira verip aldığı babetlerine yağmurda bir şey olmasın diye bindiğini söyledi , ne yapalım , mecburiyetten demek ki, ölüm yok ya sonunda.

Akşamın sonunda evimize geçtik, bir şey fark ettim ki dışarıda daha rahatız, eve geldiğimizde soğuk bir ortam karşıladı bizi, kombiyi en düşük derece de çalıştırdığımızdan ve sadece salonun peteği açık olduğundan ısınmamış ev, olsun birazdan yatarız zaten.  Salonun lambası kapalı bir şekilde 1 saat Tv izledik, ardından yatmaya karar verdik, biraz daha uykum gelsin diye kitap okumak istedim ama kitaplığımdaki tüm kitapları okumuştum, uzun zamandır da kitap almamıştım. Gerçekten bu devirde okur olmak çok zor, bir kitap almaya kalksan en az 10-15 lira vereceksin, bu kadar pahalı olmamalı. Sahaflardan da alınmaz ki şimdi, milletin artıkları. Neyse dedim , biraz daha Tv izleyeyim.

Gece yarısına yakındı, Tv'de başbakan mitingi , onu destekleyen halk... Koyunlar diye iç geçirip sinirlendim. Nasıl bu kadar kör olabiliyorlardı?  Nasıl bu kadar bir 'düzen' partisine bağlanabiliyorlardı?
Kapitalizmin uşağı olmuşlardı, zavallıcıklar. Daha fazla sinirlenmemek için yattım.

Uyudum , uyudum, Pınar'la uyudum. Eşim, Pınar. Ben, Deniz.












4 Şubat 2014 Salı

Eskimeyen Moda: Birilerinin Bir Şeyi Olmak

 Moda herkesin bildiği gibi varlık, uygulama, düşünce veya davranışların dönemsel olarak popüler olma durumudur. Modalar, tıpkı insanlar gibi doğar, büyür ve bir süre sonra ölürler. Fakat bir moda var ki değil yıllar asırlar, feriştahı gelse öldüremez(eskitemez): Birilerinin Bir Şeyi Olmak. Bu modayı birkaç spesifik örnekle açıklamak istiyorum.



 Mesela zamanında adamın biri ülke kurmuş, öldüğünde de oğlu başa geçmiş. Neden? Çünkü "O'nun Oğlu". Hadi bu evrensel, gelelim bize has olanlara. Damat Ferit Paşa diye bir adam var, Osmanlı Devleti'nde Sadrazam olmuş ama gelin görün ki adamın en büyük vasfı hanedana damat olmak. Bir de tutup Sadrazam yapmışlar bunu. Ee siz bu dangalağı Sadrazam yaparsanız saçma sapan işler yaparak tarihe geçmesi de kaçınılmaz olur.





   Madem Osmanlı'dan başladım, oradan devam edeyim. Şanlı "Osmanlı Torunları"'na selam olsun! Ben bu arkadaşların imla hatası mağdurları olduğunu düşündüğüm için onlara "Osmanlı Tosunları" demeyi daha uygun görüyorum. Bu tosunlar ağırlıklı olarak eğitimsiz, geçmişte olup bitenden habersiz şahıslar olup, kulaktan dolma bilgilerle kendilerine bu yakıştırmayı yapıyorlar. Bırakın Ferit gibi Sadrazam olmayı mahalleye muhtar bile olamıyorlar ama en azından şanlı dedeleri(!) ile övünüp, kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Açıkçası bu tosunların gerçek zannettiklerini 10 kutu bali çeksem dahi hayal edemem.



 Favorimse "Sedat Peker'in Yeğeni" olmak. Bugünkü konjonktürden dolayı önemini kaybetmiş olsa da zamanında duyanlara korku salan bir statüydü. Bu sözde Yeğenler her türlü itliği hiç görmedikleri dayılarının ismini vererek yaptılar. Küçükken "bu kadar kalabalık sülale mi olur lan" diye düşünüyor, işin içinden bir türlü çıkamıyordum. Aslında kimse çıkamıyordu ama bu çok sayıdaki yeğenlerden hangilerinin gerçek olduğundan emin olamadıkları için insanlar duruma temkinli yaklaşıyorlardı. Konjonktür değişmiş, ünvanın ağırlığı azalmış olsa da bu sahtekarlar için itlik baki kaldı.


 Başkalarına ait sıfatlarla gereksiz varlıklarına kendilerince anlam yükleyen, boş keselerine akçe dolduran bu zavallılar zaman içinde kalıptan kalıba girmiş olsalar da malesef hala varlar ve her yerdeler. 

Toplumsal Gelişmişlik Farklılıkları

   Bir insan topluluğu düşünelim.Bir insan topluluğu ki yüzyıllarca birlikte yaşamış,aynı şeylere sevinip üzülmüş,aynı sorunlarla yüzleşmiş ve yine aynı sorunların üstesinden gelmiş.Bu zaman sürecinde kendi aralarında oluşturdukları bir kültür birliğinden söz etmemek saçmalık olurdu,her topluluğun zamanla toplum olabilmesi adına en mühim şeydir ''kültür''.Bu birlikte yaşayan topluluk zamanla aralarındaki davranışların,düşüncelerin,değerlendirmelerin ve tarihin benzerliği sebebi ile ''toplum'' adını alır.Tabi ki görüş farklılıkları ve düşüncesel bazda ayrışmalar olacaktır.Herkesin haklarını gasp eden bir lidere ''Beni soyuyor arkadaşım sananeee!!'' diyebilecek cehalet düzeyine erişmediği sürece de herkesin farklı görüşleri olmalıdır.Toplumu dengede tutacak şey de zaten bu düşünce farklılıkları,ortak gücün paylaştırılmasıdır.

   Yalnız şöyle bir gerçek var ki bu kültür lafı bu kadar basit bir laf olmakla birlikte,manası sandığımızdan çok daha derindir.Kültürü;ortak yaşayış,düşünce,ortak adet,görenek diye tarif etmeye çalışmak yetersiz kalır.Dini ve hatta belki ırkı da ekleyeyim diyeceksin şimdi..Yetmez arkadaşım.

 
 Şimdi bu bahsettiğimiz toplumun bir kültürü ve ortak bir dünya görüşleri,yaşayış biçimleri var dedik.Diğer tüm toplumlar da bu süreçten geçmiş ve bu toplum gibi ortak bir kültür ve uygarlık diyebileceğimiz,kendi aralarında bir düzen kurmuşlardır.Dünya üzerinde yaşayan onlarca toplum ve uygarlık var bildiğiniz gibi..Peki..Bu toplumlar birbirinden gelişmişlik ve medeniyet düzeyi olarak ne zaman ve nasıl ayrıldılar? Bunun nedenleri nelerdi? Tabi ki hepiniz doğal zenginlik,para vs şeyler diyeceksiniz,zira bende araştırmalarımdan önce böyle düşünmüştüm ama bunların aslında hiç birşey ifade etmediğini size bu araştırmalarımın sonunda 6-7 araştırmacımızın bu konu hakkında düşüncelerinden ortak bir fikir çıkartarak,genel bir tezle kanıtlayacağım ve kültüre yeni bir tanım getireceğim.

   Bir kültür tanımı düşünün ki şuana kadar size öğretilenden çok farklı olsun.Tüm dünya düzenine ışık tutmamızı sağlayabilsin ve bizi aydınlatsın.Evet böyle bir tanım yapmak hiçte zor değil.Tek yapacağımız daha çok okuyup bilgilenmek,her şeye ''kader kısmet'' deyip geçmemek.

   Şimdi ''Kültürün tanımını değiştiricen,açıklican da noolcak?'' diyen tayfa olacak.''Sen naabıyon?'' diyenler olacak..Noolacak biliyor musun arkadaşım ?Şuanda neden Afganistan'da,Irak'ta ve onlarca ülkede insanlar bombaların namluların altında can çekişirken,Afrika'daki halklar açlıktan susuzluktan kavrulurken,biz ülkemizdeki düşünce yobazlarıyla uğraşırken ve ay sonunu zor getirirken;İngiltere'de John'un ''Damn!The coffee is cold!'' (lan yine mi soğuk bu kahve) deyip tüm hayata lanet okuyabilmesinin,bu zenginliğe nasıl eriştiğinin sebeplerini bulacağız;sadece ''kültür'' ile!Ha bu arada içinden ''İlluminati,masonizm'' kelimelerini geçirdiğini duyar gibiyim.Doğru düşünüyorsun.Ama bu sözü edilen örgütler de bir sonuçtur,sebep değil.Bizim istediğimiz şey de zaten ''sebep''leri bulmak.Sonuçları ne yazık ki görebiliyoruz zaten..


   Toplumların nasıl gelişme katettiklerini ve bu gelişmişliğe nasıl eriştiklerini araştıran bir çok araştırmacımız var demiştim.Toplumların geçmişteki ve şuan ki gelişmişlik farklılıklarının sebeplerini araştırmış ve bir çok tez
öne sürmüşlerdir.İlk araştırdığım ve makalelerinden faydalandığım araştırmacı Jared Diamond'dur. Kendisi hayatını Yeni Gine'nin neden geri kaldığını araştırmaya adamış saygı değer bir bilim adamıdır.Bu araştırmalar sonucunda da önemli tezler üretmiş,gelişmişlik farklılıklarının tarım,coğrafya ve iklimle açıklanabileceğini ileri sürmüştür.Bu araştırmacının görüşlerini bir sonraki yazımda irdeleyeceğiz.