11 Ocak 2017 Çarşamba

Yeni Anayasa Değişiklikleri ve Ortada Dönen Yalanlar

Ortada şöyle bir yazı geziyor, yalanlardan ibaret, hem yeni Anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğini kısaca anlatmak hem de yalanlara meydan bırakmamak adına uzun uzun bu yazıya karşı yazıyorum, hukukla içli dışlı olduğumun 7. yılındayım, en az 10 farklı Anayasa Kitabı okumuş, birçok Anayasa paneline katılmış ve dersini almış durumdayım. Buyurun o yazı ve altında benim yazdığım cevapları: 



1) Koalisyon hükumeti öcü değildir, aksine iyidir. Az biraz demokrasi kültürü oluşmuş ülkelerde istikrar getirir. Ancak, tek derdi kendi kadrolaşması, kendi cebi, yandaşının cebi olduğu hükumetler için koalisyon; pastayı bölüşememek anlamına gelmektedir. Bunu da ülkemizde neredeyse hiçbir cenah istememektedir. Dolaysıyla bir ülkede koalisyon olması eğer yöneten kişiler düzgün kişiler ise iyiye işarettir. Çok sesliliğin, temel hak ve özgürlüklerin, denetim mekanizmasının,demokrasinin işlediğine delalettir. 


Yani koalisyonu kaos veya istikrarsızlık olarak gören bir adam yiyicidir, kendisi gibi düşünmeyenlere herhangi bir hak tanınmasını istemiyordur, bu yüzden koalisyonu öcü olarak gösterir. Türkiye gibi koca bir mozaikten meydana gelen ülkelerde koalisyon can simidi, toplumun kutuplaşmaması ve her kesimin söz hakkı alabilmesi için bir fırsattır. 

2) Parlamenter sistemde çift başlı bir yönetim yoktur, yasama işi Meclis, yürütme işi Bakanlar Kurulu tarafından yapılır. Bu ikisi farklı şeylerdir. Yargı ise hem kendi içinde kendini yönetir, hem de yasama ve yürütmenin denge sağlamaya yönelik atamalarıyla toplumdaki ihtiyaçlara cevap verir. Yürütmeyi bir kişi değil bir kabine yaptığından ihtisaslaşma yani uzmanlaşma ve liyakat parlamenter sistemde daha olasıdır. Bu yüzden Dünya'nın çok gelişmiş hemen her ülkesi bu sistemle yönetilir.

Bugün getirilmek istenen sistemde ise; - Partili Cumhurbaşkanlığı olduğu için Milletvekili adaylarının da Cumhurbaşkanı tarafından belirlendiği, seçimler aynı gün yapılacağı için başkanlığı kazananın meclisi de kazanacağı, dolayısıyla yürütme ve yasama güçlerinin aynı kişide toplanacağı bir sistemdir. 


Yetmez, en yüksek Mahkeme olan Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden 12 'sini tek adam olarak Cumhurbaşkanı seçer. Bu arada, bir suç işlediği durumda Cumhurbaşkanını yargılayacak olan da Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'dir. Yani CB, bir anlamda kendi yargıçlarını seçmektedir. Böyle bir anlayış ne İslam'da, ne Demokrasi'de, ne de evrensel hukuk kuralları içerisinde kabul edilemez. 

Ayrıca, genel olarak ülkenin hukuk misyonunun belirleneceği HSYK'yı da Cumhurbaşkanı atamaktadır. 

Bu durumda pratikte hem yasama, hem yürütme hem de yargı tek bir kişide toplanmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı tarafından yargıçların onun misyonundan aykırı etmesi beklenemez. Dolayısıyla bırakın kuvvetler ayrılığının keskin olmasını, ortada demokrasi ve istikrarın en temel garantisi olan kuvvetler ayrılığından eser dahi kalmamaktadır. 

3) Yeni sistemde Cumhurbaşkanı halka karşı falan değil, hiç kimseye karşı sorumlu değildir. Sorumlu tutulabilmesi için, kendi seçtiği vekiller tarafından suçlu bulunup soruşturulması, ardından kendi atadığı yargıçlar tarafından yargılanması gerekmektedir. Bu durumda hiçbir sorumluluktan bahsedilemez. Sorumluluk olmayan yerde ne güven ne istikrar ne de demokrasi barınabilir. Bu kavramlar yoksa halkın iktidarı da yoktur iradesi de. Teslim edilmiş iradeler vardır, güdülen bir sürü vardır. 

4) Kuvvetler ayrılığı tümden ortadan kalkmaktadır. Yukarıda yazdığım gibi, yürütme zaten tek kişide toplanmaktadır ki bu açıktır. Yasama yine Cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir ki bu da açıkça görülmektedir. Yargı üyelerini de yine Cumhurbaşkanı'nın seçeceği metinlerde açıkça yazdığına göre kuvvetler ayrılığı nereye gitmiştir?

Bu kavramı bilmeyenler için şöyle özetleyeyim; kuvvetler ayrılığının olduğu yerde denetim ve sorumluluk vardır, hesap sorma ve liyakat vardır. Örneğin Almanya, Fransa, Finlandiya gibi. Olmadığı yerde ise kriz, savaş, sefalet, açlık, diktatöryal rejimler vardır. Örneğin Führer Almanyası'nın son yılları, Mozambik, Çad, Saddam dönemi Irak gibi. 

5) Getirlecek sistemde parlamento bizzat Cumhurbaşkanı tarafından seçileceği ve direk ona karşı da sorumlu olacağı için asla bağımsız bir şekilde yasa yapamaz. Tek adamın ağzına bakar. Zaten istediği kadar yapsın Cumhurbaşkanı veto eder ise bu sefer nitelikli çoğunlukla geçirmek zorunda kalır, yani tek adama bakar. İkinci kez Cumhurbaşkanına sunabilirse de bu sefer bu maddeyi Cumhurbaşkanı onaylamasa da kendisini denetleyecek veya yap diyecek bir mercii veya mekanizma ön görülmemiştir. 

Aynı zamanda, çıkardığı Kararnameler ile tek başına kanun yapma yetkisi yine tek adama verilmektedir. Tarihte kurduğumuz tüm devletlerin Kurultayları, Divanları düşünüldüğünde her şeyi tek adama bırakmanın ne kadar geri gitmek olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Tek adamlık, kaos yaratır. Hata oranı artar. Kaldı ki etrafında bir sürü denetleyici güç olmasına rağmen kandırılıp ülkeyi yıllarca bir cemaate teslim eden siyasetçilerin tek adam olarak görev yaparken kandırılmaları ve bu kandırılmanın nelere yol açabileceği iyi düşünülmelidir. 

6) Bugün, Yasama organı Yürütme Organının istediği ölçüde falan yasa çıkarmaz mevcut sistemde. Vekiller teklif getirir oylanır, bakanlar kurulu tasarı getirir o da oylanır. Birbirlerine müdahale edemezler. Bakanlar Kurulu mevcut sistemde Meclis'e bir yasa dayatamaz. Ama getirilecek sistemde sadece tek bir kişi yani Cumhurbaşkanı, tüm ülkeye bir Kararname dayatabilir. 

7) Meclisten güven oyu alamayan hükumet düşse de boşluk oluşmaz. Bu durumda işleyecek mekanizmalar vardır. Başka bir partinin başkanı hükumeti kurmak üzere görevlendirilir. Kanımca böyle bir seçenek bugünkü siyasi iradenin aklının ucundan bile geçmediği için güven oyu alamayan hükumet düşer demişlerdir. 

Yeni sistemde kaos çıkması, istikrarsızlık oluşması çok ama çok kolaydır. Öyle ki Cumhurbaşkanı tek taraflı olarak Meclis'i feshedebilir. Böyle bir durumda ne denli karışıklık olacağı aşikardır. 

Ek olarak, Meclis, sırf Cumhurbaşkanı bir daha seçilebilsin, yani tek bir adam, yalnızca tek bir adam 5 yıl daha görev yapabilsin kendisini feshedebilmektedir. Bu mudur istikrar? Bu mudur güven ortamı? 

Ya da diyelim ki bir mucize oldu ve parlamentoyu başka bir parti, cumhurbaşkanı başka bir partiden seçildi. Böyle bir durumda oluşacak kaosun büyüklüğünü düşünebiliyor musunuz? Meclis'in feshedildiğinde oluşacak kaosu hayal edebiliyor musunuz? Veya yapılacak yasalar onaylanmadığında tıkanacak sistemi ön görebiliyor musunuz? İşte istikrarsızlık ve kaos budur. Bu konuda bu kadar rahat yalan söyleyebilmek mide bulandırıcıdır. 

8) Meclis Cumhurbaşkanını denetleyemez. Bu yetki yeni tasarıda Meclisten alınmıştır. Gensoru kaldırılmıştır. Madem ki denetim istenmektedir, o zaman ne için gensoru kaldırılmıştır? Mevcut sistemde getirilmek istenen sistemden çok daha fazla denetim mekanizması vardır ve ona rağmen yapılan hukuksuzluklar yüzünden ülke bu haldedir. Bir de denetleme mekanizmalarının kaldırıldığını düşünün, ne hale geliriz. İşte bu mekanizmalar kaldırılıyor, inanmayan açsın metni okusun,kendisi görsün. 
Dolayısıyla bu madde de yalanın daniskasıdır, yüzsüzlüktür.

9) Eğer iktidar olmuş bir parti kapatılınca hükumet düşecekse, bu parti Cumhurbaşkanının partisi de olabilir. Böyle bir durumda hem Cumhurbaşkanlığı hem de Meclis sıkıntıya girecek ve çok daha büyük bir bunalım ortaya çıkacaktır. Kaldı ki parti kapatma devri geçmiştir. Bunu mevcut siyasi irade söylemektedir. Bu durumda böyle bir sav ortaya sürmek riyakarlık ve yalancılıktan başka ne anlama gelmektedir? 

Düşünün, bağımsız bir kabinesi olan bir ülkenin iktidarı olan parti kapatılırsa mı ülke bunalıma girer, yoksa cumhurbaşkanının başkanı olduğu ve iktidarda olan parti kapatılırsa mı daha büyük bunalım olur? Cevap ortadadır. Yeni Anayasa sisteminde olası bir parti kapatma durumunda hem yasama hem de yürütme hem de yargı -atamaları CB yaptığı için- felç olmaktadır. Bu durum çok ama çok ağır krizlere yol açar. Hal böyle iken bu denli yalan söylemenin maksadı nedir?

10) Sonuç: Yeni değişikliklerin somut hiç bir iyi tarafı yoktur. Siyasi irade de bunun farkında olacak ki hiç bir medya kuruluşunda madeleri anlatmamaktadır. Ancak soyut kavramlar üzerinden bu şekilde yalan söylemektedir. Bu Anayasa değişiklikleri bize çok ama çok pahalıya mal olur. Vatanını seven hiç kimsenin Evet diyebileceğini sanmıyorum. 

Yine de "Evet" demek isteyen kimseler; satın alınmış bir medya tarafından pazarlanan Amerikan - İsrail istihbartının ürünü, çok dindar çok vatansever görünen ama bu yetkileri aldıktan sonra gerçek yüzünü gösteren bir kişinin seçildiğini düşünsün. Tek adama onca yetki verirsek Suudi Arabistan'dan farksız oluruz.

O zaman o "dış mihraklar" tek bir adamı ele geçirseler tüm ülkeyi ele geçirmiş olurlar. Bunu da düşünün ve öyle karar verin lütfen. Diyelim ki RTE'yi çok seviyorsunuz, ancak o da fani, 5, bilemedin 10 yıl sonra ölecek, 65 yaşında, yerine gelecek kişinin de bu yetkileri kullanmasını ister misiniz? Bir de bunu düşünün. Evlatlarınızı düşünün. 


Başımızdakilerin bize daha çok hak tanımak için Anayasa yapma sözünü verdiklerini düşünün ve yeni Anayasa'da tek bir hakka dair bile düzenleme olmadığnı görün. Allah aşına burada geliştirilmiş, arttırılmış, Vatandaş lehine tek bir hak var mı? Yok. Bunu da düşünün.

Son olarak, ülkenin tek bir kararnameyle bölünebileceğini düşünün. Evet tek bir adam, kendi başına çıkarttığı bir kararname ile Federasyona geçebiliyor Yeni Anayasa ile. Diyelim ki çok güveniyorsunuz RTE'ye, onun yerine gelecek kişinin bunları yapmayacağını nereden biliyorsunuz? Şehitlerimizi düşünün, eşit, özgür ve huzur içinde bir toplumu düşünün...