12 Mart 2014 Çarşamba

Toplumun Vermesi Gereken Tepki ?

  Yıllardır içimde tuttuğum o birikmişliği,bir şeyler yapmam için beni dürten o doluluğu Gezi Parkı eylemleri sırasında boşaltamamanın ve insani tavrımı o haziran ayında ortaya koyamamanın verdiği duygusal çöküntüyü hissetmemden çok bir zaman geçmemişti ki..

   Aylardır hastanede acil bakım ünitesine bağlı olarak yaşam mücadelesi veren ve sonunda anasının feryatları arasında 'direniş'ini tamamlayamayan Berkin Elvan'ın haberi geldi aniden.Belki de birikmişlikti ya da bir duyarlılık ama yıllardır susturmaya çalıştığım vicdanım artık durdurulamayacak ölçütte beni rahatsız etmişti.

  Sokağa mı çıkmalıydım ? Yoksa internetten buna sebep olan herkesin gelmişine geçmişine bir sövüp oturmalı mıydım ? Yapmam gereken neydi gerçekten ?

   Berkin'in vefatını takip eden saatlerde okulumda bir eylem gerçekleşti.Rektörlük binasının önünde bir saate yakın bir eylem yapıldı ve üniversitemizde yeni yapılan dersliğin adının Berkin Elvan olarak değiştirilmesi kararı öğrenci gruplarınca açıklandı.Sonra birkaç slogan atıp kendimizi yırtıp evlerimize dağıldık.En azından içimizdeki 'bir şeyler yapmalıyım' hissi ve dolaylı olarak da vicdanlarımız yatışmıştı.Öcümüz alınmıştı.

  Yürüyüşten sonra evime döndüğümde ise haber kanalları ayıların çiftleşmesinden tutun da sincapların beyinlerinin vücutlarına oranla ne kadar gelişmiş olduğu tarzında fantastik haberler yayınlıyor,ülke gündemini baştan yazıyorlardı.İçimdeki öfkeyi bir şekilde atmalıydım,slogan atıp bağırmak yetmemişti. Twitter'dan bir kaç küfür edip rahatlamayı denedim.O da fayda etmedi.Vicdanım bana doğru yolu göstermeye çalışıyor,ben ise deneme yanılma yoluyla asıl yapılması gereken şeyi arayıp duruyordum..

  Derken akşam Beşiktaş ve Taksim'de eylem çağrısı yapıldığını gördüm sosyal medya aracılığıyla.Vicdanım şimdi de ona katılmam için beni dürtüklüyor bir türlü huzur vermiyordu.Bu eyleme ya katılacaktım ya da katılacaktım,yoksa bana huzur yoktu.

  Bu fikrimi annem ve ablamla paylaştığımda babama söylemekle tehdit edildim ve bana bunu yapmanın aslında hiç bir şeye yaramayacağını söylediler.''Bilmiyorum gidip görmek lazım.'' diye klişe bir cevap verdim.''Sizin vicdanınız rahat mı?'' diye sorduğumda ise dün bana vicdan nutukları atan ebeveynlerim karşımda kekelemeye başlamışlardı.Onlar da haklılardı ama bu eyleme gidilecekti.

   Evden bir bahaneyle kendimi sokağa atabildim ve ilk işim Beşiktaş otobüsüne binmek oldu.Nihayet Beşiktaştaydım ve 1000 kişilik bir kitlenin arasına atıverdim kendimi .Kendi görüşümden insanların arasında olmanın verdiği coşkuyla bağıra çağıra haykırdım içimdekileri,ta ki sesim kısılana kadar..

  Beşiktaş'tan Taksime kadar bağıra çağıra çıkmış ve sonunda polis barikatıyla yüz yüze gelmiştik.Bir kesimce kadrolaştırılmış ve toplumun nefretini kazanmış bu insanlara bakarken içim burkulmadı desem yalan olur.Amirleri kes dese keseceklerdi,başka çağreleri yoktu çünkü.Bir kaç bin liralık maaşları ve o çok eleştirdikleri asker-i zihniyete mensup yüzlerce polis o akşam oradaydı.Bir askerden tek farkları üniformaydı.İnsan eleştirdiği şeyin ta kendisi olabiliyor bazen.Bazen de insan insanlıktan çıkabiliyor..

  Meydana doğru teker teker girdik ve meydandaki yaklaşık 300 polis ve 7-8 tomayla göz göze geldik.Kafalarına göre hat çiziyorlar ve insanları ''hoşt ulan höşt ulan'' nidalarıyla itekleyerek istedikleri sınırlara çekmeye çalışıyorlardı.İtiraz edenlerin kıçına kalkanla bir şamar sallayıp devam etmelerini sağlıyorlardı.

  Halk oradaki tüm polislere tepkisini ''katil'' ve ''hırsız'' gibi laflarla dile getiriyor ve gerilim artıyordu.Tabi ki polislerin davranışlarının hiç birisi eyvallah edilecek cinsten değildi ama bu sloganların tek getirisi ''karşılıklı nefret'' oluyordu.Çünkü iki tarafta bu ülkenin evlatlarıydı.Bir tarafın acısı vardı ve karşı tarafa öfkeliydiler.Polisler ise halka tepkiliydi sanırım.Açıkçası nedenini bilmesem de öyleydi.Halkın gözünde nasıl ki polis teşkilatının şan ve şerefi beş paralık olmuş ise polislerin gözünde de oradaki halk beş para etmezdi.

  Bu ''Kutuplaşmış'' bir toplum görüntüsü çiziyordu çünkü poliste o üniformayı çıkarttığında toplumun bir parçası oluyordu.Onlar sadece polis değildi.Ayrıca o akşam orada saatlerce eylem yaptıktan sonra vicdanım hala rahatlamamıştı.Bu vicdanım ne istiyordu Allah aşkına ? Onu bilemiyorum ama yeterli değildi,onu biliyorum..

  Bu tablo bana hiç yabancı değildi.Zira oynadığım oyunların ana teması da bu şekildeydi.Tek fark kırılan elimizdeki oyuncaklar olurdu,kalpler veya vücutlar değil.

  Küçüklüğümüzde lego oynardık biz.Legoları ortaya dökerdik,tüm legolar hep birlikte dururdu ve sonra aramızda paylaşıp savaştırırdık.Dünyayı yöneten abilerimiz de çok farklı bir şey yapmaz.Hepsi çocuk beyinlidir!Yek vücut duran toplum ayrıştırılır.Kin ve nefretle doldurulduktan sonra ise savaştırılır.

  En açık örneği ise Iraktır zannımca..

  Irak'ta iç savaştan sonra ABD askerlerinin ülkeye huzur ve demokrasi getirme olasılığıyla onlara kucak açan bir kesim Iraklı şuan aramızda değil.Ama onların bu aptallığını işkence evlerinde yıllardır işkence gören vatan severler ödüyor.Kadınları ise Amerikan askerlerinin kurduğu kamplarda her gün tecavüzle ödüllendiriliyor..

  Şimdi iki kesimde kendine ve vicdanlarına şöyle bir bakıp sormalı:

  ''Biz ne yapıyoruz amına koyim ? ''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder